top of page

Öykü Gibi Ama Değil

  • Özgür Anıl YILDIZ
  • 25 Oca 2017
  • 3 dakikada okunur

Bir hafta sonu gün doğumunu izlerken görmüştüm seni.

Yattığın yerden kalkarak, kıyıya doğru yönelmiş ardından kollarını iki yana açarak derin bir nefes almıştın. Sanki bir şeylerden kaçar gibi bir tavrın vardı. Ürkek ve çekingen bir adım attın ve ceketinin üzerinde duran sigaradan bir dal alarak kibrit ile yakmaya çalıştın. İlk üç denemen başarısızlıkla sonuçlanmıştı çünkü ellerin istemsizce titriyordu.

Tam o sırada göz göze geldik, bir şey diyecek gibi oldun demedin. Bir şey diyecek gibi oldum diyemedim. Kafamızı öne eğerek selamlaştık. Karnının aç olduğu aklına gelmiş olacak ki sigaranı bitirmeden söndürdün. Biraz ötede duran simitçinin olduğu tarafa doğru ağır ağır yürümeye başladın. Yürürken kendi kendine konuşur gibiydin, dudaklarından dökülen sözcükleri tahmin etmeye çalışıyordum. Simitçiden bir simit aldın. Ufak ısırıklar alarak, küçük adımlar ile geri geldin. Elini cebine atıp bir fotoğraf çıkarttın. Bu sırada yüzünü garip bir ifade almaya başladı ama sen farkında olmadan simidini yemeye devam ediyordun. Bu küçük kahvaltını bitirdikten sonra, etrafı süzerek yavaşça ayağa kalktın ve fotoğrafı ceketinin göğüs cebine geri koydun. Simitçinin olduğu yönün tersine doğru yürümeye başladın. Ellerin cebindeydi ve sen oldukça küçük adımlarla ilerliyordun.

O an peşinden gelmeye karar verdim ve hava sabah saatlerinin tüm soğukluğunu yüzümüze çarpıyordu. Kıyıda olta atmış balıkçılara göz ucuyla selam veriyor, bazılarına ise “–rastgele” diyordun. Balıkçılardan birinin yanına oturdun, diğer balıkçılara göre çok garip bir adamdı. Bıyıklarının etkisiyle neredeyse ağzı yok gibiydi. Masmavi gözleri yüzünün tam ortasında duruyordu, gözlerinin mavisi ise insanı korkutacak cinstendi. Üzerinde kalınca bir mont vardı, siyah renk atkısını montun dışından boynuna bağlamıştı ve rüzgarın etkisiyle atkının uçları dalgalanıyordu. Giymiş olduğu botlar balıkçıdan çok bir askeri andırıyordu. Sen tam gidecekken, çelik matarasından konyak ikram etti, içtin. Teşekkür edip, yürümeye başladın, adımların git gide hızlanmaya başlamıştı. Baya bir yol yürüyüp dar bir sokağa girmiştik. Senin hemen arkandan yürüyordum ve beni fark edersen ne yapacağımı bilmiyordum, ama ne olursa olsun seni takip etmeye devam edecektim. Birden durdun, çevrene baktın. Yüzünde bir şeyleri unutmuş bir ifade vardı, göğüs cebine baktın ve tekrar fotoğrafı çıkarttın. Fotoğrafın arkasını çevirdin ve üzerinde yazanları okudun. Fotoğrafın arkasında yer alan adresi aradığını ve bulunduğumuz yerin yabancısı olduğunu o zaman anladım. Sabah saatlerinde olduğumuz için sokaklar bomboştu, mesaisini bitiren üç beş insan ve dükkanını açmak için yola koyulan esnaf dışında başka kimseler yoktu. Sana doğru gelen bir kadını durdurarak adresi sordun, kadın irkilerek adrese baktı. Kadının üzerinde, incecik vücudunu örten mor bir kaban vardı, gri beresinden sapsarı saçları taşmıştı ve rüzgarın etkisiyle sağa sola savruluyordu. Kadına iyi günler dileyerek yürümeye devam ettin. Adımlarının artan hızından gideceğimiz yere yaklaştığımızı anlamıştım. Bir mahalleye girdik. Mahalle oldukça temiz ve renkli bir mahalleydi, hemen her camın önünde rengarenk sardunyalar vardı. Adımların yavaşladı, binaların isimlerine bakıyordun. Gideceğimiz yere çok az kalmıştı ve git gide heyecanlanıyordum. Binaların arasında kalan küçücük tek katlı bir evin önünde durdun. Bahçe kapısını açarak içeri girdin, evin oldukça güzel bir bahçesi vardı, ıhlamur kokusu tüm bahçeyi kaplamıştı. Hemen sol tarafta küçük bir çardak, çardağın altında ise tahta bir masa ve masaya karşılıklı duran iki de tahta sandalye vardı. Kapıyı çaldın kimse açmadı, kapının açık olduğu fark edip içeri girdin. Seni uzun bir süre bahçe kapısının önünde bekledim, ama gelmedin. Kalbim oldukça hızlı atmaya başlamıştı, bahçe kapısını açarak içeri girdim. Korku ve heyecan bedenimi kaplamaya başlamıştı. Eğer aniden karşıma çıkarsan ne diyeceğimi bilemiyordum, o an yaşayacağım utancı tahmin edemiyordum. Karşında küçüleceğimi, bir nokta kadar kalacağımı fakat kendimi oradan yok edemeyeceğimi biliyordum. Kapıyı iterek içeriye doğru bir adım attım. Artık evin içerisindeydim ve seninle karşılaşmamız an meselesiydi, heyecandan bayılacak gibiydim. Evin içerisinde hiç eşya yoktu, boya kokusu evin tüm odalarından hole yayılıyordu. Salona geldim, içeride kocaman bir aynadan başka bir şey yoktu. Aynaya doğru yürüdükçe aynada ki ben büyüyordu. Büyüdükçe büyüdü, büyüdükçe büyüdü. O büyüdükçe içimde ki korkuda artıyordu. Aynaya dokunmak istedim ama dokunamadım daha sonra uyanmışım.


Comentários


© 2023 by The Artifact. Proudly created with Wix.com

bottom of page