Equilibrium (2002)
- Berkem Koşma
- 8 Nis 2017
- 2 dakikada okunur

Bir sergideki tabloları incelerken ne hissedersiniz? Ya da antika bir eşya sizde ne gibi duygular uyandırır? Konserdeyken duyduğunuz melodiler sizi nasıl etkiler? Bu soruların cevabı kişiye ve ortama göre değişir tabi. Ancak ortak bir noktaları vardır ki o da bir estetiğe sahip olmaları. Sahip oldukları bu estetik sizde olumlu veya olumsuz bazı duygular uyandırır. Bu hissiyatların yasak olduğu hissetme eyleminin suç olarak sayıldığı ve estetiğe sahip olan tablo, kitap, müzik gibi şeylerin imha edildiği bir dünya hayal edin. Nasıl olurdu? Nasıl yaşardınız? Nasıl yaşayabilirdiniz?
Bir bilim kurgu distopyası olan “Equilibrium”da bu soruların cevaplarını bulabilirsiniz. Filmin yönetmen ve senarist koltuğunda “Law Abiding Citizen” ve “Salt” filmlerinin de senaristliğini yapan Kurt Wimmer var. Oyuncu kadrosunda ise Nolan’ın Batman’i Christian Bale, Sean Bean, Emily Watson, William Fichtner, Angus Macfadyen ve “Gotham” dizisinin Alfred’i Sean Pertwee isimlerini görmekteyiz.(Konu Batman ve Gotham olunca ekstra vurgulamak geliyor içimden ne yapayım?)
Film bir distopya örneği. Peki distopya ne demek? Kısaca tasarlanmış ideal toplum anlamına gelen ütopyanın anti-tezi diyebiliriz distopya için. Ütopya ideal ve olumluyu, distopya ise olumsuzu ifade eder. Baskıcı ve otoriter bir sistemin altında ifade edilir. “Equilibrium” filminde de baskıcı, otoriter, faşist bir sistem var. Bu sistem savaşların en büyük kaynağı olarak insanoğlunun hissetme yetisini kabul ediyor ve daha barışçıl, savaşların olmadığı bir dünya yaratmak için hissetme eylemini yasaklıyor. Kısacası hissetmenin bir suç olduğu bir toplum yaratıyor. Bunu da üretilen “Prozium” adında düzenli olarak alınan ve insanı her anlamda hissiz yapan bir ilaçla yapıyor. Ayrıca sistemi yaratan kişi tarafından bu sistemin olumlu taraflarını ifade eden mesajlar yayınlanıyor bir döngü halinde. Bazılarına hislerin, duyguların olmadığı bir hayat güzel bir şey gibi gelebilir. Özellikle de hayata olumsuz bakanlara. Fakat bana göre insan hissetmeden yaşayamaz. Kabul ,acı ve üzüntü de bir duygudur ve kimse bu duyguları hissetmek istemez. Ama tıpkı mutluluk gibi onlar da insan olmanın bir gerekliliğidir. Tıpkı mutluluk gibi acı ve üzüntü de insanı insan yapan değerler arasındadır. Her ne kadar olumsuz olsalar da.
Şunu belirtmek isterim ki bu filmde oynamak oldukça zor. Hislerin, mimiklerin olmadığı bir film bu. İnsan doğası gereği bu oldukça zor. Bu zorluktan ötürü filmde bazı sahnelerde sırıtmalar yaşanabiliyor ama genel olarak oldukça iyi bir iş çıkarılmış. Özellikle Christian Bale oldukça iyi bir oyunculuk sergilemiş. O hissiz yüz ifadesini ve filmin genelindeki duygu değişimlerini oldukça iyi yansıtmış. Filmde üstü kapalı olarak verilen anlamlı imgeler de mevcut. Bu imgeler de ayrı bir tat katıyor. Fakat hissiyatın olmaması senaristi ve yönetmeni oldukça zorluyor ki bunu da bazı sahnelerden anlayabiliyorsunuz. E insanın doğasında olan bir şey bu hissetme eylemi kolay değil o kadar.
Daha yeni yeni distopya kitaplar okumaya başlamışken distopya film izlemek de oldukça keyif verici geldi bana. Eğer distopyaları seviyorsanız mutlaka izlemeniz gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Özellikle Bale’in oyunculuğu görmeye değer. Aşağıda filmin fragmanını bulabilirsiniz. Her zaman dediğim gibi önce fragman, sonra da film. İyi seyirler.
Comentarios