Arrival (2016)
- Berkem Koşma
- 29 Mar 2017
- 2 dakikada okunur

Uzaylılara inanıyor musunuz? Peki bir gün Dünya’ya geleceklerini veya bir şekilde insanlıkla yakın temasa geçeceklerini düşünüyor musunuz? Bana sorarsanız bence uzaylı diye tabir edilen yaratıklar var. Yani koskoca uzayda yalnız olamayız diye düşünüyorum açıkçası. Bir gün insanlıkla yakın temasta olabileceklerini bilemiyorum ama. Fakat böyle bir şey olursa bana göre bu oldukça ilginç olurdu. Şimdilik ise bu konu oldukça muamma. Bazı ülkeler hala uzaylılarla ilgili pek çok sorunun cevabını arıyor. Tabii ki gizli kapaklı bir şekilde. Hatta o kadar gizli ki belki de cevapları buldular ama biz bilmiyoruz. Kim bilir?
“Arrival” filmi de bu konuyu işliyor. Filmi izlediğimde ilk fark ettiğim şey uzun süredir insanların akıllarında büyük bir soru işareti olan uzaylıları unutmuş olmamızdı. Tabii ki “Başka işler mi yok uğraşacak da varlığı bile belli olmayan uzaylıları düşüneceğiniz?” diyebilirsiniz. Ancak o kadar sıradanlaşmış ki uzaylı kavramı, insanlar varlıklarını bile sorgulamaz olmuş artık. Bence bu büyük bir devrim ama o kadar sıradan hale gelmiş ki unutmuşuz nasıl büyük bir olay olduğunu. Film ilk olarak bana uzaylılarla ilgili soruları hatırlattı. Ama ne yazık ki araştırmak için net doğru bir kaynak bulmak zor. Dediğim gibi gizli saklı araştırılıyor bu konu. Fakat bilim adamlarının pek çok teorisi var bu konuyla alakalı. Ama dediğim gibi teorilerden söz ediyoruz yani doğruluğu ispatlanmış değil.
Filmin yönetmeni 2015 yapımı “Sicario” ve 2013 yapımı “Prisoners” filmleriyle tanınan Fransız Kanadalı Denis Villeneuve. Başrollerinde ise DC Genişletilmiş Evreni’nin “Luis Lane”i Amy Adams ve Marvel Sinematik Evreni’nin “Hawkeye” karakterine can veren Jeremy Renner’ı görüyoruz . Film 2016 yapımı. Türü ise bilimkurgu ve gizem olarak söylenebilir. Ayrıca Ted Chiang’ın “The Story of Your Life” adlı kitabından uyarlama.
Film uzaylıları hatırlatıyor, evet ama işlediği tek konu uzaylılar değil. Yani daha önce uzaylılarla ilgili izlediğiniz filmlerden farklı bir özellik taşıyor. Bilimkurguyu amaç değil araç olarak kullanıyor. Bu da oldukça ilgi çekici bir durum bana kalırsa. Zaten günümüzde sadece tek bir konuyu işleyen film pek nadir bulunuyor. Örnek olarak“Logan” filmi de normalde süper kahraman içerse de bilindik süper kahraman filmlerinden çok farklıydı. Arrival, uzaylılardan ayrı olarak kadercilik konusuna değiniyor. Filmi izledikten sonra hayatınızdaki olayların önemli olan noktalarını sorguluyorsunuz. Sizce hayatınızda olan olayların sonucu mu yoksa olayların gelişme bölümü mü daha önemli? Film size bu soruyu sorgulatıyor uzaylılarla ilgili soruların yanında. Felsefeye ve düşündürmeye bu kadar meraklı olan filmin içerisinde paradoks ya da ters köşe kavramları olmaz mı? Tabii ki olur. Çünkü filmin işlediği konular bu tarz terimlere yabancı değil.
Son olarak Jóhann Jóhannsson’ı biraz övmek istiyorum çünkü filmin ses efektleri ve müzikler oldukça başarılı. Keşke sinemada izleseydim diye düşündüğüm nadir filmlerden biri olma özelliğine sahip bu nedenle. Yazıya ünlü düşünür Arif Işık’ın şu sözüyle son verip sizi fragmanla baş başa bırakıyorum :
“Uzaylı da olsa insan, insandır.”
İyi seyirler.
댓글