top of page

Scent of a Woman (1992)

  • Berkem Koşma
  • 2 Nis 2017
  • 2 dakikada okunur

Her ne kadar daha kendi belirlediğim filmleri izleyip yorumlarımı yazsam da gelen önerileri de es geçmiyorum tabii ki. Siteye yazmaya başladığımdan beri aldığım ilk film önerisi “Scent of a Woman” oldu. Öneride bulunan ise kız arkadaşım. Aslında çok fazla dram sevmem fakat Evrim bu filmin kendisini çok etkilediğini söyledi ve ben de bir şans vermek istedim.


Filmin yönetmeni Martin Brest. Dürüst olmam gerekirse ismini ilk defa duydum ve yönettiği filmlere baktığımda tanıdık gelen tek film “Beverly Hills Cop” oldu. Eh yeniliklere ve farklı isimlere açık olmak gerekir, öyle değil mi? Başrolde ise yönetmenden farklı olarak benim için çok tanıdık bir isim var. Al Pacino. Zaten başrolde Al Pacino ismini gördüğümde Evrim’in bu filmi neden önerdiğini anladım.


Pacino’ya Chris O’Donnell eşlik ediyor ki şahsen pek sevmem kendisini. Bunun en büyük sebebi çok sevdiğim Batman’in en kötü yapımı olarak düşündüğüm “Batman&Robin” filmindeki Dick Grayson rolü. Evet “Batman&Robin” şu Batman’in zırhında meme uçlarının olduğu film. Neyse konumuz o değil. Bir diğer dikkat çeken isim ise merhum Philip Seymour Hoffman. Mekanı cennet olsun. Filmle ilgili önemli detay filmin pek çok ödül için aday gösterilmesi. Ayrıca bu film Pacino’ya “En İyi Erkek Oyuncu Akademi Ödülü”nü kazandırmasıyla da ünlü. “Godfather” yapımlarında bile bu ödülü alamayan Pacino bu filmle bu ödülü sonuna kadar hak etmiş bana kalırsa.


Filmde benim dikkatimi çeken en önemli unsur sergilenen oyunculuklar oldu. Al Pacino gerçekten de kusursuza yakın bir performans sergilemiş. Yaptığı hazırlık ve aldığı ödül de bunu kanıtlar nitelikte. Pacino bu filmdeki rolüne hazırlanırken tam 6 ay boyunca görme engelliler okulunda kalmış ve sürekli sabit bir noktaya bakmaktan dolayı gözlerinin bozulmasına sebep olmuş. Bu sebeple de gözlük takmaya başlamış. Bu tip hazırlıklar beni oldukça etkiler doğrusu. Oyuncunun yaptığı işi ne kadar ciddiye aldığını ve önem verdiğinin en büyük göstergesi. Her ne kadar Chris O’Donnell’in oyunculuğunu sevmesem de bu filmde gerçekten iyi iş çıkarmış. Belki de en iyi performansı olabilir. Öte yandan henüz daha çok genç olmasına ve çok fazla filmde görünmemesine rağmen Philip Seymour Hoffman da gerçekten ileriki yıllarda nasıl bir oyuncu olacağının sinyallerini vermiş.


Burslu bir öğrenci olan Charlie Simms’in paraya ihtiyacı olmasından ötürü huysuz bir emekli yarbaya bakıcılık yapması filmin başlangıcı olarak gösterilebilir. Fakat Simms bakıcılık yapmaktan çok Emekli Yarbay Frank Slade’in peşinden koşuşturmakla uğraşacaktır. Film, huysuz aksi bir ihtiyarla genç bir öğrencinin birbiriyle olan ilişkilerini ana tema olarak anlatsa da başka bir konuya da değiniyor. Değindiği diğer konu da çıkar ilişkisi. Çevremizde de görüyoruz ki çıkarlar bazen insani duygulardan önde geliyor. Gerek maddi gerekse statü bakımından iyi yerlerde olan insanlar bu çıkar ilişkilerinin merkezinde bulunuyor bana kalırsa. Herhangi bir konuda iki taraf arasında karar vermek zorunda olan kimse çoğu zaman maddi ve statü olarak yüksekte olan tarafı seçiyor. Bunun sebebi ise kendi çıkarları yani seçtiği taraftan kendisine gelecek faydalar. Sonuçta bazen bu çıkarlar kendi insani değerlerinden daha önemli konuma geliyor. Film de bunu oldukça iyi işliyor.


Filmde en çok beğenilen sahnelerden biri olan tango sahnesini aşağıdaki videoda bulabilirsiniz. Bu ve bunun gibi Al Pacino’nun devleştiği sahneler gerçekten filmin seyir zevkini artırıyor. Kız arkadaşım Evrim Tüleyli’ye bu film için teşekkür ediyor ve başka önerilere de açık olduğumu belirtmek istiyorum. İyi seyirler.


Comentários


© 2023 by The Artifact. Proudly created with Wix.com

bottom of page